6 Ekim, 2024
Aşkın çeşitleri neler

Aşkı Nasıl Tanımlarsınız

Aşk bir uyuşturucu, bir büyük azap, veya depresyonun en iyi ilacı. Aşkın tarifi, belirtileri sayısız. Düşüncede ve davranışta bir tür sersemlik, deli gurur, kalpte uçuşan kelebekler, dünya üzerinde daha önce kimsenin canlı bir yaratık için hissetmemiş olduğu acayip duygu. Aşk, dünyayı döndüren şey…

Bilimde Aşk

Son 10 yıla kadar, aşk bilim insanları tarafından dışlanmış bir konuydu. Üstüne bilimsel çok şey söylenmez, araştırılmazdı. Çünkü aşk jöle tadında bir duygusallıktı, oysa bilim sert ve zordu. Öfke, korku gibi duygular yüzlerce araştırmayla anlatılmıştı çünkü onları ölçmek kolaydı. Nefes alıp verme hızı, kasların kasılması vs. gibi ölçümlere indirgenebiliyorlardı. Oysa aşk öyle mi? Aşk sadece buğulu bir parmak izi bırakır arkasında, kime neye ait olduğunu kolaylıkla bulamayacağınız…

Biyologlar ve antropologlar aşkı evrimsel olarak çalışmanın faydasız olduğunu savundular. Çünkü aşk, bizim genlerimize kodlanmış ve beyinlerimize kazınmıştı. Ciddi bilim adamları da aşkın, bundan yüzyıllar önce insanların uygarlaşma dönemlerinde çiçeksi sözler söyleyebilmek için ilk buldukları vakitte akıllarımıza yerleştirilmiş bir tür ‘boş zaman oyuncağı’ olduğunu savundular. Peki, şimdi ne değişti de aşk artık üzerine düşünülen bilimsel olarak çalışılan bir fenomen haline geldi? Buna farklı birçok açıklama getiriliyor. Kimileri artan AIDS vakalarını veya yasadışı kürtajları öne sürerek ölümlerin arttığını ve insanların birlikte olmalarını sağlayan bu ‘içsel gücü’ daha iyi anlamanın gerekli olduğunu söylediler. Kimileri ise artan kadın araştırmacıları öne çıkararak kadınların erkek meslektaşlarından aşkı daha fazla ciddiye alarak bu konuyu bilimsel olarak çalıştıklarını söylediler. Nedeni veya açıklaması ne olursa olsun artık bilimin de kabul ettiği bir bakış var: aşk gerçektir!

Aşkın Üçlü Teorisi

Psikolojide aşk üzerine yazılmış birçok farklı teori var. En çok bilinenlerinden biri Psikolog Dr. Robert Sternberg’e ait. Sternberg, ‘Aşkın Üçlü Teorisi’ ismini verdiği teorisinde aşkı 3 bileşen ile açıklıyor.

1. Yakınlık: Yakın olmak, iletişimde olmak, derin bağlılık.
2. Tutku: Romantizm, fiziksel çekicilik, cinsellik.
3. Sadakat: Kısa dönemde diğeriyle birlikte kalmak, uzun dönemde diğeriyle birlikte yapılan planlar ve paylaşılan başarılar.

Bir kişinin ‘ne kadar’ aşk yaşadığı bu üç bileşenin ağırlıklarının toplamına, ‘nasıl’ bir aşk yaşadığı ise üç bileşenin birbirlerine oranlarına göre belirlenir. Bu üç bileşenin farklı kombinasyonlarıyla yine farklı aşama ve tiplerde ‘aşk’ elde edilir. Örneğin her bileşenin ağırlığı erişkin romantik bir ilişki gelişinceye kadar değişir. Sadece bir birleşeni temel alan ilişkilerin ikili veya üçlü bileşenli ilişkilere kıyasla devamlılığı daha zor olur, kısa sürede son bulur.

Aşkın Çeşitleri

Üç bileşenin birbirleriyle olan ilişkisi ortaya 7 farklı tip aşk çıkarıyor. Peki, siz bunlardan hangisini yaşıyorsunuz?

• Aşksızlık: Aşkın hiçbir şeklinin olmadığı durum.
• Hoşlanma/ Arkadaşlık: Arkadaşlığı temel alan ilişki şekli. Bir kişinin diğerine hissettiği dostane boyuttaki bağ, yakınlık ve içtenlik. İçerisinde tutkuyu ya da uzun süreli sadakati barındırmaz.
• Delirmişcesine Aşk:Tutkudan ibarettir. Romantik ilişkiler genelde delicesine aşk ile başlar, yakınlığın, içtenliğin gelişmesiyle romantik aşka dönüşür. Eğer yakınlık ve sadakat gelişmezse deli aşk birden kaybolabilir.
• Boş Aşk: Yakınlık veya içtenlik olmaksızın sadece bağlılığı veya sadakati kapsar. Örneğin görücü usulü evlilikler boş aşk şeklinde başlayıp daha sonra farklı bir şekil alabilir.
• Romantik Aşk: Kişilerin duygusal yakınlıkla ve fiziksel tutkuyla birbirlerine bağlandıkları durumdur. Ancak sadakat olmadan sürdürülebilmesi mümkün değildir.
• Dostça Aşk: Tutku olmayan fakat yakınlığın ve içtenliğin olduğu durumdur. Uzun süreli sadakati içinde barındırmasıyla arkadaşlıktan ayrılır. Bu tip aşk, genelde tutkunun bittiği fakat duygusal yakınlığın, düşkünlüğün ve sadakatin devam ettiği evliliklerde görülür.

• Budalaca Aşk:İçinde fazlaca iltifatın olduğu, sadakatin genelde tutkuyla sağlandığı ancak yakınlığın ve içtenliğin dengede tutulmadığı ilişkilerdir.
• Mükemmel Aşk:Aşkın herkesin ulaşmak istediği ideal halidir. Toplam 7 aşk tipinden ‘mükemmel çift’ lerin sahip olduğuna inanılan aşk tipidir. Sternberg’e göre mükemmel aşık çiftler 15 yıl sonra bile birbirleriyle harika cinsellik yaşarlar, birbirlerinden başka kimseyle mutlu olduklarını düşünemezler, ufak tefek zorlukları incelikle hallederler, ve birbirlerini eğlendirip hoşnut ederler. Ancak uyarmak gerekir ki mükemmel aşkı korumak ona ulaşmaktan daha zor olabilir. Bu noktada aşkın bileşenlerini yani yakınlığı, tutkuyu, sadakati ifade etmek, yani yaşatmak önemlidir. Sternberg, \”En büyük aşklar bile açıkça ifade edilmezse ölür\” diyor.

Aşkın Biyolojisi

Aşkın biyolojisiyle ilgili araştırmalar 1980’lerden bu yana çoğalmıştır. Yüksek teknolojideki görüntüleme cihazları ve genetik analizlerin de yardımıyla birçok bilim adamı nasıl etkilendiğimizin, âşık olduğumuzun biyolojisini anlamaya çalışırlar.

Bu konuda çok sayıda kitabı bulunan antropolog Dr. Fisher, kimden etkileneceğimiz söz konusu olduğunda biyolojimizin bu konuda söz sahibi olduğunu söylüyor. Kimden etkileneceğimiz sadece aynı sosyoekonomik seviyeden olma, benzer aile kültürlerine sahip olma gibi etkenlerle değil hormonlarla da ilgilidir. Östrojen, testosteron, dopamin ve serotonin seviyelerine göre kimyasal profilimiz belirlenir. Fisher’a göre bizler genelde kendimizde olmayanı fakat bizi tamamlayacak olanı seçer, ondan etkileniriz. Örneğin bizim kimyasal profilimiz yüksek östrojen ise biz yüksek testosteron kimyasal tipinin çekimine kapılıp ondan etkileniriz. Fisher bunun evrimsel ve Darwinin kurallarına uygun olduğunu, kişilerin böylelikle birbirlerini tamamladıklarını söylüyor.

Aşık Beyin

Fisher’a göre aşk beyinde 3 temel halka ile çalışıyor. İlki bizi eş aramak için motive eden seks dürtüsü, ikincisi ilk aşık olduğunuzda hissettiğiniz bulutların üstünde olma hissine karşılık gelen romantik aşk ve sonuncusu en rahat olunan bağlanma aşaması.

Bu üç beyin aşaması her zaman sırayla oluşmaz. Hepsi bir arada olabileceği gibi, biri varken diğeri olmayabilir veya biri diğerini harekete geçirebilir. Örneğin her zaman sevdiğiniz biriyle seks yapmazsınız veya hiç seks yapmadığınız birine aşık olabilirsiniz. Bu üç beyin sistemi arasından en güçlüsünün yoğun romantik aşk olduğuna inanılır.

2005’te fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) sistemleri kullanılarak aşık insanlar üzerinde bir araştırma yapılıyor. Toplam 17 yeni aşık kişi, aşık oldukları kişilerin fotoğraflarına bakarken beynin hangi bölgesinde hareketlenme olduğunu izliyorlar. Beyinde ödüllenme ve motivasyonla ilgili olan ventral tagmental alan (VTA) ve kaudat çekirdek (caudate nucleus) adlı iki bölgede yoğun aktivite gözleniyor. Bu bulgular sonucunda, çılgıncasına aşık olmanın aslında bir ‘duygu’dan çok, bir motivasyon sistemi olduğu belirtiliyor. Araştırmacılardan Dr. Aron, aşık olurken belki de hayatımızı zenginleştirmek, güzelleştirmek adına en iyi ‘fırsatı’ yakaladığımızı düşündüğümüzü, buradaki motivasyonun arkasındaki ödülün de aslında aşık olma hissinin ta kendisi olabileceğini söylüyor.

Klinik Psikolog Müge Yılmaz